Etiketler

Sayfalar

29 Temmuz 2010 Perşembe

arkadaşlar neden önemlidir?


gerçekten güzel bulduğumuz bir insan, bir bina, bir resim ya da metin karşısında neredeyse ağlayacak gibi oluruz. mutluluk, coşku, heyecan sansak da o 'güzel'i ilk gördüğümüz anda hissetiklerimizi, aslında üzüntüdür kalbimizi tekleten, nefesimizi sıkıştıran. güzel bulunan şey, olmak isteyip de bir türlü olamadığımız kişinin kayıp parçasıdır. ona ne kadar uzun süre bakarsak, dokunursak o kadar tamamlanırız. o aslında bizim bir parçamız olduğu için ruhumuzu ve gövdemizi sarar, bizi büyüler. porselen bir vazoyu beğendiğimizde hissettiğimiz tamamlanmışlık duygusu, biz hiç farkında olmasak da muntazam, kırılgan, şeffaf, bir boyna sahip olma arzumuzun uzantısıdır mesela. notre dame katedralini, süleymaniye camisini ya da sirkeci garını beğeniriz çünkü onlar gibi yüce, iyi, sakin, ölçülü ve güzel olmak isteriz. ayrıca uğranılan, kalınan, durulan, bakılan... kimse, ne kadar iyi tasarlanmış olursa olsun beğendiği şeyler arasına bir ofisi almaz mesela. çünkü aklı başında hiç kimse bir ofis olmak istemez. benliğini bir ofisin çağrıştırdığı duygularla donatmak istemez. insan loş ışıklı sakin bir barı, bir kadeh avustralya şarabını, iyi dokunmuş pamuklu kumaştan siyah bir süveteri, tasarımı üzerinde emek harcanmış, zihin açıcı metinler ve çarpıcı fotoğraflarla dolu bir dergiyi, mutlulukla gülümsemiş bir çocuk fotoğrafını, üzerine sevgilisinin kokusu sinmiş el örgüsü bir battaniyeyi, mis gibi kokan bir fincan kahveyi, taze tütün sarmayı sever. insan ne kadar eksik de olsa, 'ben' dediği şeyin sevdiği, beğendiği şeyler toplamı olduğunu bilir. arkadaşlar da bu yüzden önemlidir. sirkeci garı gibi arkadaşlar ofis gibi arkadaşlardan iyidir. daha iyisi, kahve gibi arkadaşlardır. kahve sigara gibi...

natalie lütfen, saçmalıyorsun


natalie, konu başlığımız da olan cümleyi duymadan az evvel, dördüncü margarita bardağının dibini görmüş, sıkı dostu Celine'in "Nati kuzum, yapma, sakin ol, hadi sana bir araba çağırtayım da eve dön" türünden ısrarlarına "Bırrraak beni" diye karşılık vermiştir. Natalie'nin 'güzel başı' fırdöndüyü dolanıyordur. Oysa talihsiz kız iki ay evveline kadar nekkadar da mes'uttur, nekkadar da bahtiyar...
o gece klüpte, kendisini gelinlik provasında terk eden eski nişanlısı Paul'ü, üstelik de bir esmer güzeliyle gören Nati'nin dünyası başına yıkılmış, gözü kararmış, ayağı sendelemiştir. genç kızın zaten yaralı kalbine adeta bir hançer saplanmış, gözü yaşlı Naticik nefes almakta güçlük çekmeye başlamıştır.
Alkolün tesiriyle Paul'ün yanına gitmiş, 'amoooookhhyy llllaaaoooouun bbaakk şşhhhhhh...ulaaaaaaaaaaaaaaan. skceeeeeeeeeeeeeeem.lkkuyhjlllllllllssssssss" falan demiştir. Celine'in, "yardım edin, bişeyler yapın" nidalarına koşan garsonlar Natalie'yi yaka paça dışarı çıkarmaya çalışmış, tırnak çizikleri, yumruk darbeleri ve tabii ki kusmuktan paylarına düşeni almışlardır.
"Noluyor Paul, bu da kim?" diye soran esmer güzeline Paul'ün yanıtı, "Tanımıyorum, birine benzetti herhalde" olmuştur.

Bitmiştir.

Clarke'ın öfke problemi


yabancı filmlerde filan duyuyorum. "Clarke'ın ciddi bir öfke problemi var dostum. Bence bir doktora görünmeli" diyor az önce kravatından tutulup duvara yapıştırılmış bir Kevin, bir George. Clarke'ın öfke problemi falan yok tamam mı! Sorun sensin. Sorun sizsiniz. Clarke sizinle yaşamak istemiyor. Clarke senin boş lafların, zevksiz kravatın, duygusuz bön bakışların, ablak ifaden, aptal esprilerin yüzünden kendini değersiz ve boktan ve sıradan hissettiği için öfkeli görünüyor. Oysa Clarke'ı siz delirttiniz. Ve Clarke anladı. öyle emeklilik hayali falan değil, onun gerçekten yalnız başına yaşaması, sizinle iletişim kurmaması, sizi görmemesi, duymaması gerekiyor. Clarke'ın öfke problemi varmış, daha neler!