
kadın tezgahın üzerinde greyfurtun içini oyuyor. erkek, yanımda oturmuş, kerevize benzeyen bir bitkiyi küçük parçalara ayırıyor. arada bana da uzatıyor, 'legume' diyor, 'anis' diyor. ikindi vakti, hava karanlık, paris'e yağmur yağıyor. biz o üç katlı evin ilk katındaki beyaz formika dolaplı, sarı ışık aydınlatmalı mutfakta, 'radyo france' dinleyip, 'legume'ler doğruyoruz noel yemeği olmaları için. saat daha erken ama, adam bir şişe şampanya açıyor. şampanyanın, nasıl denir, parayla filan ilgili bir şey değilmiş gibi açılması, yumuşak hareketlerle, ikindi vakti radyo dinleyip, sebze soyarken içilmesi bende bir acayip haller, bir tuhaf duygular... kadın, içini oyduğu greyfurt kabuğunun içine, lapamsı bir şeyler koyuyor kaşık kaşık, soyalı bişeymiş, anlatıyor bana, fransızca. 'oui, merci' filan diyorum. bu yemeği benim için yapıyor. et yemediğim haberi, benden önce gelmiş. büyük kafa ve el hareketlerinden destek alıp, gırtlaktan çıkabilecek tüm 'r'leri itiyorum. az konuşuluyor. her şey sanki sarı sisli bir ışık içinde. küçükken, annemlerin arkadaşlarıyla geceye uzayan sohbetlerini dinleye dinleye uyuduğum zamanlardaki gibi, içimden türkçe bir şarkı söyleyerek radyo france'daki fransızca şarkıya eşlik ediyorum.
