Etiketler

Sayfalar

16 Ocak 2011 Pazar

tuhafiye kokusu


haydarpaşa'dan trene bindik. ben, tren daha bostancı'ya varmadan sıkıldım. koridorda, kompartımanlarda, restoranda dolandım. tuvaletteki teneke depolu lavaboyu sevdim. annemle arkadaşı bütün gece kompartımanda oturup sohbet etti. ben arada kitap okudum. kulağımda kulaklık olduğu için onları hiç duymadım. onları hiç duymamak için kulaklık taktım. sabaha karşı afyon'a vardık. sisli puslu bir hava, bomboş bir gar, bıyıklı taksiciler. yarım saat sonra gideceğimiz kasabaya ulaştık. otele yerleştik. etrafta bir kaç tane kedi ve tesisi işleten adam dışında kimse yoktu. sıcak sulardan çıkmamalar ve sis içinde geçen bir hayat gibi gelmişti bana. içerde dışarda sis, sadece sis. içerdeki sisten sıkıldığımız bir gün kasabaya indik. annemle arkadaşı mırıl mırıl. kasabanın tek kırtasiyesi, kasabanın tek pastanesi, kasabanın tek kahvecisi derken sıra kasabanın tek tuhafiyesine geldi. annemin arkadaşı içeri girdi, biz dışarda kaldık. kısa bir süre sonra çıktı, elinde bir poşet mavi yün ip vardı. gözleri yaşlıydı. kasabanın tek caddesinde yürüdük. hiç konuşmadık. neden sonra, annemin arkadaşı anneme dönüp, 'çok yaşlanmış' dedi.
istanbul'a dönünce, annemin arkadaşı bir gün bize geldi. "sana ördüm" deyip, içinde mavi hırka olan bir poşet uzattı bana. "yalnız, boyunu kocama göre ölçtüm, kolları biraz uzun olmuş" dedi. bazı ipler yıllarca bir tezgahta bekliyor, sonra da bazı kocaların uzun kollarına ölçülen mavi hırkalar oluyordu bu hayatta. bir de derin bir sızı, anılarda...