"paris, fransa'nın değil, 19. yüzyılın başkenti." diyen kendimin bunu derken cama yansıyan suretini,
"yıkıntılar gözlerimin önünde göğe doğru yükselirken fırtınayla birlikte çaresiz sırtını döndüğü geleceğe sürüklenir. işte ilerleme dediğimiz şey bu fırtınadır." diyen benjamin'in pasajlarını,
"büyük acılar kadar bizi olgunlaştıran bir şey yoktur" diyen alfred de musset'nin sabahları çay içtiği fincanı,
"Tanrıya inanıyorum, ahirete inanıyorum; fakat hiçbir kilise papazını başımda istemiyorum. Beni seven bütün dünya insanlarının gönülden dualarını bekliyorum. Bu benim için kafidir." diyen hugo'nun ışığını,
"yürü git korkusuzca, şehirleri bırak git" diyen de vigny'nin gökyüzünü gördüm.





