Etiketler

Sayfalar

1 Aralık 2011 Perşembe

kuş kanadı kalem olsa yazılmaz benim derdim


"dostlar sağolsun" deyince farkettim onu. önceden de farketmiştim ama, yanımda oturan siyah uzun paltolu, ensesi uzun bırakılmış koyu saçlı, küçük gözlü adam olarak. şimdiyse ya öksüz ya da yetim bir siyah uzun paltolu, ensesi uzun bırakılmış koyu saçlı, küçük gözlü adam olarak. ne tuhaf, öksüz ya da yetim kalmak sadece çocuklara mahsus bir şeymiş gibi geliyor kulağa. oysa insan kaç yaşında olursa olsun, babası ölünce dalsız, annesi ölünce budaksız kalır. 'öksüzyetim' de benim gibi, karşımda duran kürklü kadın, ayakta duran bıyıklı adam, yere çömelmiş pardesülü teyze gibi istanbul uçağını bekliyordu. bir uçağı 'öksüzyetim' kaldığı için beklemesi bana zalimce geldi. "dünya zalim, uçaklar zalim". ölüm haberini aldıktan sonraki bütün o süreç, internetten bilet bakmak mesela, tahammül edilemez geldi. uçaktaki anonslar, bir şey arzu edip etmeyeceğimizin sorulacağı dakikalar, bir kahve isteyecek olan o üç, kola isteyecek o iki kişi bana çok zalim geldi. ekrandan geçecek rakamlar, mesela dış ortam sıcaklığını gösteren '-76' çok soğuk geldi., eksi yetmiş altıdan da soğuk... 'öksüzyetim' adamın elleri kaç derece olacak ondan haber verin... uçağa binmeden önce beklediğimiz salonda 'öksüzyetim'i tekrar gördüm. salondaki, bozuk para atınca çalışan teleskopu inceliyordu. teleskopu dikti, eğildi, gökyüzüne baktı. sonra geri çekildi, kendi kendine gülümsedi. bu adamın, annesi ya da babası öldüğü için yıllardır gitmediği köyüne giden, cenazeyi kaldırdıktan sonra da muhtemelen geri dönecek olan bu adamın, onu cenaze evine, en azından cenaze evinin içinde bulunduğu ülkeye, götürecek olan uçağın kapılarının açılmasını beklerken eğilip, içine para bile atmadığı teleskoptan gökyüzüne bakmaya çalışması içimi bir tuhaf etti. uçak pek kalabalık değildi, önüm arkam boştu. bağdaş kurup pencereden baktım. auschwitz küçülüyordu. yan koridorda benimle aynı sırada oturan adam, "ben bir çay alabilir miyim?" deyince, döndüm baktım. ses siyah paltosunu çıkarmış, kırmızı kazaklı 'öksüzyetim'den geliyordu... hostesin uzattığı fincanı aldı, iki eliyle sıkıca kavradı. o gözünü pencereden dışarı dikince ben de ekrana baktım. dış ortam sıcaklığı eksi yetmiş altıyı gösteriyordu.

Hiç yorum yok: