30 Mayıs 2010 Pazar
27 Mayıs 2010 Perşembe
mayakovski ve gol

bağlamından çıkınca manasızlaşan her şey gibi, biten kışın ardından aylar sonra sokağa çıkan emekliler gibi. mesela avrupa'da bir başkent. başkentte bir kış. kışta bir ucuz süpermarket. hem ucuz, hem süper olması. marketten ped almaya çalışırken, karın ağrılı bir regl için, 6 yuro tutması pedin ve cepten 11 yuro çıkartmak. kasiyer kızın siyah olması. burada pis işleri ve karşılığında ancak patates ve deterjan alınabilecek kadar az para verilen işleri siyahların yapması. havaalanına indiğimde karşılaştığım tüm temizlikçilerin siyah olması ve kahve verenlerin ve tuvaletçilerin. kahve veren eller dert görmesin deyişlerim. kahveyi dikişlerim, sigara sütüne sigara içişlerim, baş dönmelerim, neyseler...
kasiyer kızın 11 yuroya öylece bakması, bir şey anlamadı. önce 1 yuromu geri verip, 'gerizekalı herhalde' diye baka baka, sonra da kasadan 4 yuro çıkarması, 'yazık, karnı da ağrıyordur' diye sevmesi beni. o marketten çıkınca, evde hep oynadığımız oyunlardan birinin aklıma gelmesi. kardeşimle. annem, 'napıyosun sen?' deyince mesela kardeşimin, 'napıyosunsen, norveçli futbolcu napıyosunsen, sol kanattan ilerliyor" demeleri, hep gülmelerimiz. annemin gıdısını sevmelerimiz, elini göbeğine koymasına laf atmalar, anne hadi şarkı söyle, nolur diye tutturmalar, geçin dalganızı geçin, sizinkiler de sizinle geçecek, gördük birini bak, demeleri. 'işine yaramaz ki' dese babam, 'işineyaramazki, Polonyalı futbolcu işineyaramazki'nin düşüncesi güzel' demek. kıkırdamak. kardeşimle kıkırdamak. bırak artık bu işleri diyolar. freud filan, lacan macan. babaya asilik, evi terketmek türünden şeyler. kişisel gelişim ve sosyal psikoloji. evler, odalar, seni sevecek birileri, battaniyeler filan. kiminle yirmi küsur yılı, hiç bıkmadan, böyle oyunlar oynaya oynaya, ormanda sanki klübemizde, kim ayvayı dilimleyip bıçağın ucuna takıp uzatır, ben televizyondaki bir bilgi yarışmasına doğru, 'mayakovskiiii' diye bağırırken bilmenin heyecanıyla. 'mayakovski, rus futbolcu mayakovski, kafa ve...
klavyemde
aynısından
hayatta en sevdiğim şeyler

den biri de kadın isimli erkekler ve erkek isimli kadınlar. yaşasın bahtiyar teyze ve şengül amca. ama durun bir dakika sevgili merve erol'lar, henüz bitmedi. şu hayatta erkek isimli teyzelerle kadın isimli amcaları sevdiğimden daha çok onların birlikte olmalarından zevk alırım. yaşasın bahtiyar teyzeyle şengül amcanın düğün fotoğrafları.
serge'e not: fotoğrafın konuyla alakalı olmadığını biliyorum ama çok sevdiğim için koydum. sanki dersin çeteler mecidiyeköy'e inmiş ya da bornova'ya. o değil de böyle köpekli möpekli, rap yapan, cezayir kökenli çeteler mecidiyeköy'e inse ne güzel olur di mi? o kalabalık, o cehennem dağılır, sokaklar ferahlar... isteyen istediği gibi artık yürüyo mu, koşuyo mu, ağlıyo mu... bi arkadaşım dedi ki 'ben hep buralarda böyle gizli gizli ağlıyodum'. sert ve espri sever bi insanmış havası vermek için 'ağlama duvarı mı lan burası' desem de çok üzüldüğümü en azından burada söylemeliyim. burası günah çıkarma kabini ya... kabin mi denir ona ya, ne denir? burası da kutsal dinler kardeşliğidatkam a döndü... hadi sigaraya!
oh be!
zemin kat

ev zemin katta, içerde ağır rutubet kokusu var ama bir süre sonra alışıyor insan. bir de o temizlik malzemesinin 'okyanus' (okyanus nasıl kokar?) kokusu eklenince ortam çok, nasıl desem 'aquatik' olmuş. zor nefes alıyorum, yazın ortası ve üşütmüşüm, sigara üstüne sigara ve şarap üstüne şarap... antoine'ın el örgüsü donu, mathilde'in güzel elbiseleri...
bu arada alttaki fotoğraf bu yazıya, bu yazıdaki fotoğraf da alttaki yazıya 'daha iyi uyarmış' gibi görünse de öyle değil. kapiş, sizi gidi ispirto severler...
Le mari de la coiffeuse

Le mari de la coiffeuse'ü onunla değil başkasıyla izlemiştim. ama üzerine konuşmuştuk epey. o zaten çook eskiden izlemişti. bütün bunları bana fransızca anlatmıştı tabii. belki de yanlış anladım her şeyi. sonunu beğenmediğini söylemişti. üzüldüğünden değil, böyle dertleri olunca psikoloğa giden biriydi. bense en çok sonunu sevmiştim. ben de olsam aynını yapardım, diye düşünmüştüm. ama şimdi öyle düşünmüyorum. insanın böyle bir şeyi neden yapabileceğini anlıyorum ama.
yutulan gezegen

ANKARA - Yörüngedeki Hubble uzay teleskobu, Samanyolu’nda bir gezegenin, çevresinde döndüğü güneş benzeri yıldızı tarafından ‘yutulmakta’ olduğunu tespit etti. Yıldızların yörüngelerinde dönen gezegenleri yutabildiklerini bilen astronomlar, ilk kez bu olayı böylesine açık gördü. Yıldızı tarafından ‘yenen’ gezegen çok uzak olduğu için, Hubble bu olayı fotoğraflayamadı. Bilim insanları, teleskobun verilerinin analizi ışığında bunun bir görüntüsünü oluşturdu. Keşif, The Astrophysical Journal Letters dergisinde yayımlandı. Araştırmacılar, 1500 derecelik yüzey ısısıyla Samanyolu’nun en sıcak gezegeni olan Wasp-12b adlı gezegenin yıldızı tarafından tamamen yutulmasının, 10 milyon yıl içinde tamamlanabileceğini açıkladı. (aa)
bu gezegenin yıldız tarafından yutulması haberine niye bu kadar üzüldüm ben sevgili ışın karacalar? işim mi yok benim, önüme gelene bu haberi anlatıyorum... Üzüldüm çünkü. Gayet boktan bi davranış.
26 Mayıs 2010 Çarşamba
öğretecek kişi

s: perşembe de terapi çok iyi geçti
13:03
ben: ne güzel
s: normalde ilişki hiç konuşmayız, benim dertlerim başka diye ve hayatımda öyle bir şey yok diye
ben: bende de acaip bi enerji var
dışarı çıkıyım
fotoğraf çekicem biraz
dolaşcam
yürüyüm bol bol
siz de çalışın
nihahhaa:)
s: ama bu sefer A. ve o.nun mevzusu açıldı, O.ya narsist kişilik bozukluğu dedi, süperdi:)
ooo süper
ben: aaa
:):)
s: yeni aletinle mi çıkacaksın
13:04
ben: o da var
dijital d
e
t. de
gelcek
onunkiyle de çekerim
heralde
s: yaa süper
reklamdaki kız gibi
ben: ya
s: çok imrenmiştim, hava da çok güzel
ben: o. mevzusunu anlattın mı
s: serindi sabah
anlattım
13:05
onun üzerine dedim zaten bu tipler aşırı sahiplenir olmayınca da tamamen reddeder diye ki O. da kendi için öyle diyordu
işte onun o ben tutku insanıyım o yüzden böyleyim deyişini anlattım
onun üzerine biz ona narsist kişilik bozuklıuğı diyoruz dedi:)
ben: .:)
ahahah
ya doğru ama
tabi
13:06
insanlar bu tür tanımlamalar yaparken
yanlış yerde durmanın verdiği gazla
böle diyo olabilirler
yani
kişilik bozukluğu değildir belki
bilmiyom:)
13:07
s: yok çok doğru şeyler dedi, zaten süperdi artık asıl terapi bitti takip ya böyle dış konulara girmek güzeldi, O. konusu da şundan açıldı ne oldu foto çekmeye çıktın mı diye , ben de öğretecek kişiyle ilişkim bitti dedim, O. da kişilik bozukluğu olduğu ama çok tan belli kendi de söylüyor sürekli, hatta çok eskiden şizofreni falan da varmış
o sürekli bend engesizim çyleyim böyleyim diyordu ama ben hep diğer yüzünü gördüğümden kendimne yüklenme diyordum
aman neyse tuttum seni
13:08
ben de kitabı okuyacağım bugün burada işten fırsat kaldıkça
24 Mayıs 2010 Pazartesi
beni çekmiş
23 Mayıs 2010 Pazar
hadi gel
22 Mayıs 2010 Cumartesi
20 Mayıs 2010 Perşembe
17 Mayıs 2010 Pazartesi
15 Mayıs 2010 Cumartesi
az önce
13 Mayıs 2010 Perşembe
ad
350 beygir gücü

Sana şunu baştan açıkça söyleyeyim
Yazmadığın için
Sana işkence edildiğini söylüyorsun
Ya da
İşkence edildiği için yazamadığını
Yaşadığımız günlerin
Seni olumsuz bir kişi yaptığını söylüyorsun
Ya da
Olumsuzluğunu pekiştirdiğini
Sana bir şey söyleyeyim mi
Seninle siyaset konuşacağıma
Kementle öküz yakalarım daha iyi
Uzun bir treylerin altında
Körkütük sarhoş olurum
Merv Griffin’in şov programından
Daha sıkıcı umutsuzluğun
Salya sümük sızlanmaların
Suç sorununa karşı on para etmez çözümlerin
Kıçını kaldır da yemek yap
Kodeste yaz
Ne istersen yap
Ama benim zamanımı boşa harcama
Sam Shepard
Santa Rosa, Kaliforniya
Motel Günlükleri
12 Mayıs 2010 Çarşamba
11 Mayıs 2010 Salı
9 Mayıs 2010 Pazar
a.nın ve c.nin babalarının tuhaf ölümü
a.nın babası saçları 30 yaşında bembeyazlamış bir adam. kavruk suratlı, güzel burunlu, yeşil gözlü, a'nın anlattığına göre dünya iyisi bir adam. bir gün köydeki evlerinde divanda otururken, yere düşüp başını sobanın altındaki mermere çarpıyor, oracıkta ölüyor. a.ya göre adamın karısı adamı itiyor ve başını çarpmasına neden oluyor. yani kadın katil. ama yaşlı kadın bu durumu hep inkâr ediyor. sadece bir ara tartıştıklarını söylüyor bazen. bazen onu da kabul etmiyor. bir dediği bir dediğini tutmuyor. soruşturma, otopsi ne gezer. köy mezarlığına defnediliyor. a.nın bazen aklına geliyor sadece. üzülüyor. henüz gençti ve çok iyiydi diyor. torunlarına tahtadan oyuncaklar yapardı, çok iyiydi diyor, öyle merhametli öyle yardımsever bir adamdı ki diyor, ah ah diyor, çok iyiydi diyor başka bir şey demiyor. sobanın altındaki mermer taş orada hâlâ duruyor.
c.nin babasının hikâyesi daha da ilginç. benim aklımın almadığı türden küçük kazalardan. aklımın değil aslında içimin almadığı. böyle boktan kazalar beni çok üzüyo, çok harap ediyo, hep başıma böyle şeylerden biri gelecekmiş gibi hissediyorum. almanya'da, kamyon şoförü c.nin babası. bir ara arabanın tekerinden bir ses geldiğini işitir gibi oluyor. sağa çekip bakayım, diyor. çekiyor, iniyor, yürüyor, eğilip lastiğe bakıyor, kurcalıyor. o sırada tak! janttan kopan bir parça, bir tane parça, az önce yerinde duran ve jantla beraber dönen, dönen, dönen parça mermi olup şakağına saplanıyor. o oracıkta yığılıyor. ben buracıkta. benim aklım bazı şeyleri almıyor. almayınca da taşıyor, taşıyor, ağlıyor.
c.nin babasının hikâyesi daha da ilginç. benim aklımın almadığı türden küçük kazalardan. aklımın değil aslında içimin almadığı. böyle boktan kazalar beni çok üzüyo, çok harap ediyo, hep başıma böyle şeylerden biri gelecekmiş gibi hissediyorum. almanya'da, kamyon şoförü c.nin babası. bir ara arabanın tekerinden bir ses geldiğini işitir gibi oluyor. sağa çekip bakayım, diyor. çekiyor, iniyor, yürüyor, eğilip lastiğe bakıyor, kurcalıyor. o sırada tak! janttan kopan bir parça, bir tane parça, az önce yerinde duran ve jantla beraber dönen, dönen, dönen parça mermi olup şakağına saplanıyor. o oracıkta yığılıyor. ben buracıkta. benim aklım bazı şeyleri almıyor. almayınca da taşıyor, taşıyor, ağlıyor.
ağlamak güzeldir

o. ağlayan insana bakamazdı. b.nin ağladığını hiç görmemiştim, sonra çok acayip bi yerde gördüm, şaşırdım. ben o konuya ağlamıyordum hiç. aklıma bişeyler getirip getirip ağlama konusunda iyiyimdir. bunu genellikle yatağa girince yaparım. a. öyle komik ağlar ki, o ağlarken gülmemek için kendimi zor tutarım. diğer a. nın hep öfkeden ağladığını hatırlıyorum. yolda ağlayarak yürüyen insanlar görüyorum. şimdilerde, eskisinden daha sık görüyorum. ah, yolda ağlayarak yürüyen insan. çıkma karşıma.
7 Mayıs 2010 Cuma
6 Mayıs 2010 Perşembe
köşe
5 Mayıs 2010 Çarşamba
4 Mayıs 2010 Salı
kürk mantolu baba

babam işten atıldı. tazminatıyla suadiye'de kurutemizlemeci açtı. bir de ortağı oldu. 'ortak' diye bir şeyi, bordo ısparta halısı serili, demirlerinde kardeşimin bezlerinin kuruduğu sobalı oturma odamızda ailecek ilk kez duyduk. sonradan 'ortak sedat'ın, dükkânın açılışında hediye olarak gelen bir şişe viskiyi, akşam dükkâna getirdiği bir takım kadınlarla birlikte, bir güzel içtiğini de duyacaktık aynı odada. babam, bütün parasını dükkâna harcadı. annem, sık sık 'çoluk çocuğun rızkı' filan dedi. babam yıllarca o büyük fabrikada telefon yapmıştı, türkiye'nin bütün şehirlerindeki, her evde görülebilecek, gri telefon makinalarını... kuru temizleme hiç yapmamıştı. kuru temizleme ne demek onu tam bilmiyordu.
dükkâna kocaman bir çamaşır makinası alındı. bir de masa sandalye takımıyla, içinde hiç bir zaman para olmayacak bir yazarkasa.
ben gündüzleri babamla işe gidiyor, nasıl açıldığını öğrendiğim yazarkasayla ve bazen de gerçekten birer salak olduklarını düşündüğüm suadiyeli çocuklarla oynuyordum. onların benden, ablamdan filan bir şekilde farklı olduğunu hissetmiştim.
hiç müşteri gelmiyordu. hiç müşteri gelmiyordu. hiç bir ayşekadınlı çamaşırlarını bize yıkatmak istemiyordu.
bir gün ağır parfüm sürünmüş, ağır makyajlı bir kadın, masanın üzerine kocaman bir paket bıraktı, bin bir tembihle. babamı, güvenmeyen gözlerle süzüp, "yarın akşam gelir alırım, aman dikkat et" dedi.
babam, poşetteki kocaman kürk mantoyu çıkardı. bok rengi bir mantoydu. aceleyle alt kata indi. mantonun üzerindeki lekelere baktı. o sırada ortak sedat geldi. o da mantonun üzerindeki lekelere baktı. ışık yetersizdi. dışarı çıkıp bakalım dedi ortak sedat. babam, olur, dedi. dışarı çıktık. lekelere baktık. ortak sedat, abi sen şunu bi giy, üzerindeyken daha iyi görürüm lekeleri dedi. babam, mantoya baktı, bana baktı, sokağa baktı, bana baktı, mantoyu giydi.
babam, üzerinde kürk mantoyla, ağustos güneşinin altında, bana baktı.
koltuk

dün gece onun koltuğunda uyudum. yanımdaki sehpaya büyük bir bardakla su bırakmış, geceleri susuzluktan kavrulduğumu bilir. sabah kalkınca sehpanın üstünde yüzüklerimi, saatimi, biraz bozuk para, sigara, kibrit ve suyu buldum. suyu içtim bir dikişte, diğerlerini mantomun ceplerine doldurup çıktım. bir sigara yaktım, yürüdüm.
2 Mayıs 2010 Pazar
uyku
geç
köprüüstü aşıkları
Kaydol:
Yorumlar (Atom)



































