
Olan olmuş, olacak olan olmuştur.
Ahmet Amiş Efendi
Bu dünyada ne olduysa ben yokken olmuş gibi geliyordu.
Barış Bıçakçı’nın Seyirci adlı öyküsünden
Babamı işten geri çağırıyorlarmış. Bıyıklı ve deri montlu arkadaşı geldi, “Yenge, Adem abi yok mu?” dedi anneme. Annem başının iki yanından sallanan yemenisini çenesinde toplamaya çalışırken, “Dışarı çıktı, hayırdır” dedi.
Ayakkabıları çamurlu adam, yer sofrasında kahvaltı eden ablam, kardeşim ve bana bakıp gülümseyerek, “İşten atılan arkadaşları fabrikaya geri çağırıyorlar. Adem abiyi bulmamız lazım. Gelip bugün imza atacak herkes” dedi.
Annem, belden lastikli eteğini çekiştirerek bize döndü, “Koşun babanıza bakın!”
Ben fırladım. Kahveye baktım. Yok. Tam emin olamadım. Bir daha baktım. Önlerdeki masalardan birinde iskambil oynayan Alattin amca, “Ne oldu kızım?” diye sordu. Alattin amca alt katımızda oturuyordu ve bizim okulda öğretmendi. Ona ‘Alattin amca’ mı, ‘Alattin öğretmenim’ mi diyeceğimi bilemediğimden hiçbir şey demezdim. Cevap vermedim. “Ayakkabıcı Yaşar amcadadır” dedim içimden, “Kesin oradadır”, koştum baktım, yoktu. Adil abinin marketine, Adem abinin kuruyemişçisine baktım. Yıldız bakkala, dede bakkala girdim. Soba, halı, portmanto gibi eşyalar satan Hasan Hüseyin abiye, ismini söylemekten hoşlandığım için belki, “Babamı gördün mü Hasan Hüseyin abi?” diye sordum. Kaportacı Ayhan abilere, Mutlu kasaba, dörtyoldaki parka, tanzime gittim. Babam yoktu.
Eve döndüm. Merdivenleri çıkarken, burun kökümde biriken acıyı daha fazla tutamadım. Kardeşim kapıyı açtı. Annem eğilmiş, kadife pantolonlu adama çay uzatıyordu. Çekilince babamı gördüm. Uzun, güzel dişleriyle gülüyordu.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder