
Köyden dönüyorduk. Arabanın içi tarhana ve armut kokuyordu. Kardeşimin kucağında hindistancevizi kaplı fındıklı lokum, ablamınkinde köy simidi vardı. Ben game boy oynuyordum.
Sokağın başına gelince annem bir çığlık attı. “Eyvah, apartmanda bir şey olmuş Adoş!” dedi. “Baksana kalabalığa…” Babam yavaşladı, arabayı sağa çekti. “Gülizarların akrabaları hep bunlar, vallahi bir şey olmuş.” dedi annem.
Babam arabadan indi, kalabalığa doğru yürüdü. Annem, uyuşmuş bacaklarıyla büyük adımlar atmaya çalışıp ellerini açarak, ağlayan insanlara, “Ne oldu, ne oldu?” diye sordu. Kardeşim, camı açıp karşı kaldırımda üzgün oturan halamın oğlu Ender’e el salladı. Ender yerinden kalktı, yanımıza geldi. Biz de arabadan indik. “Ne oldu?” dedim ben Ender’e. “Hasan ölmüş” dedi. “Niye ki?” diye sordu ablam. “Araba çarpmış” dedi. “Nerde?” dedim ben. “E5’te” dedi.
Biraz ilerde, “Ne işi varmış oralarda?” diye ağlayan annemin sesini duyduk, o tarafa döndük. “Kader” diye yanıtladı onu Meşhure teyze.
“Ecel” dedi Ender kocaman mavi gözlerini üçümüzün üzerinde gezdirerek. “Ecel onu çağırmış. Bir gün önce de Kadıköy’e gitmiş. Olayların içinde kalmış. Kafasına gözüne cop yemiş, kolunu cam kesmiş. Canına susamayan adam 1 Mayıs’ta Kadıköy’e gider miydi? Eceli gelmiş onun” dedi. Bunları halamdan duyduğu belliydi.
Hasan’ın babası Hüseyin amca bakkalın önüne dizilmiş sandalyelerden birine oturmuş, yüzü kapkara, başsağlığı dileyenlere ‘sizler sağolun’ diyordu. Yanına gittim, ona bir şey söylemeye cesaret edemedim, hemen solunda oturan babama sarıldım.
“Ecel” dedi Hüseyin amca yere bakıp. “Sen kalk orada karşıdan karşıya geç. Bir gün önce de kimseye haber vermeden Kadıköy’e gitmiş. Bayram harçlığını harcayacakmış. Ayakkabı alacam demiş annesine. Yarım akıllı oğlan, ne bilsin... Kalmış hengâmenin ortasında. Eceline susamayan adam, 1 Mayıs’ta Kadıköy’e gider mi? Sen söyle Adem Bey, gider mi?”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder